Kayıtlar

fırt

      Hissediyorum. Pek fazla zamanım kalmamış gibi tenime değmeden hissediyorum. Zamanla alıp veremediğim yo, evet, ancak alıp da bir sonuca varamadığım kararları yan yana getirince zamanla birkaç sorunum varmış gibi bir sonuca varıyorum. Olsun. Sonuca varmak da başka bir yerden başlamak için belirli bir başlangıca teşvik ediyor.      İyi hissetmiyorum.     Kırıcı olmamaya gayret etmeye gayret ediyorum. Üzmemeye özen göstermeye enerjim kaldığınca inat ediyorum. Bu zamana kadar kısmen de olsa başarmış gibi hissediyorum ama -mış ekinden uzaklaşmış cümlelerle devam etmek için çaba göstermiyorum. -yor ekinden çekinen birkaç cümle daha sarf etmek için...         Ölümden döndüm. Dün gece. Yarın sabah olunca aynı cümleyi yine kuracağım. Ancak sırtımda hissettiğim acının gerçekliğiyle ölümden döndüğümü düşüneli birkaç yıl oldu. Her şey yavaş yavaş ilerleri bir an, hissettim. O gün ölümden döndüm. Düşerek ölümden döndüm. Ancak en yakını dün ya da bu gece. Düşünerek ölümden döndüm. Her gün gali

iki dokuz

      Birkaç gün sayınca uygun bir gün olabileceği kararına vardğımı düşünüyorum. Hakikice düşünmenin ertesine varabilecek pek düşüncem olmadı fakat şu günden ve hatta saatten bağımsız düşünemiyorum. Birkaç yıldır yaşanılan çoğı şeyin sorumluluğu altında ezilmeden önce düşünmek için hep çabalarımdan feragat edip zamana yatırım yapma gafletinde bulundum. Bunların hepsine neden olabilmek için ise ayrıca nedenler aramaya koyuldum. Eminim birbirine kafa sallayan birçok neden vardır ancak sorunlarımı nedenlerden ya da sonuçlardan arındırmaya çalıştım. Başlangıçlarla alıp veremedğim var, evet.     Kısacık kısalıklar... Yan yana sıralayınca sıradan bağımsızlığını duyurmak için yanıp tutuşan epeyce sorunara dönüşüyor. Belli bir sırrın gidişinden ya da çözülüşünden itibaren değil, kısacık aralıklardan ötürü. Neydi geleceğin öfkesi? Huzur mu yoksa gerçek mi? Bunlar karşıt olmasa da aynı da değil. Aynı olmaları için düşünmek ve çabalamak da hiç çabalamamakla karşıt değil. Değiller ve karmaşalarla

Meriyenlerde Kadın

Saatine baktı. Sağ elinin avuç içini alnına dayadı ve dirseğini masaya yasladı. Saatler olmuştu. Birçok saatin hesabı da olmuştu. Banka kartının dört hanede dolaşması içindi bu eziyet. O vaziyette düşündü. Dizlerine yetişmek için apansız bir mücadeleye giren kırmızı kadife eteği ve üstünde de memelerinin ortasındaki çizgiyi saklamak için çabalayan bir askılı giyinmişti. Düşündü, saatine baktı. Dudaklarını koparmaya başladı dişleriyle. Bu hareket artık iş çıkışının saniyelere oynadığının işaretiydi. Kolundaki saatin saniye göstergesi ilerledikçe dişlerini kanatıyordu. Dünden kurumuş kanın üzerine büyük emekle ve özenle sürdüğü rujun yine yok olduğu ve yerini rahatlıkla kan kırmızısına bıraktığı saniyelerdi. Bir 'of' çekerek doğruldu ve iş çıkış zili çaldı. Kumral ve uzun saçlarını kulaklarının arkasına attı ve bulunduğu beş adımlık ofisten çantasını alarak çıktı. Çıkarken zemin katta çalışanların önünden hızlıca geçip gitmek için hareketlendi. O yürüdüğü yan tarafı duvarlı yol

Viraja Girerken Son Çıkıklar ve Kırıklar

     Bitmek tükenmek bilmeyen husumetleri her yanıma sarmışken yeni yaşıma mahcubiyetle girmek... Sahiden her anın bir bilinmezi vardı hep kafamda. Yaşarken ya da yaşamaya çalışırken yılları tutamamanın verdiği hüzün ve telaş, içimi okşarken ağzımı kapatıyordu. Birkaç ifade bırakabileceğim bir zaman aradım fakat o kadar yolumu kaybettim ki neyi aradığımı unuttum. Ben unuturken taraf tutamıyorum oysaki tarafsızlık da benim kafamın içinde kendimle hesaplaşmamın dayandığı bir taraftı. Bükülmez, kırılmaz ve çatlamaz; zaman gibi. Günler, aylar ve haftalar geçerken yıllara karnı şişti her şeyin. Tutamadım. Ara sıra çıngırağına vurdum ''dur ulan dur'' dedim fakat kendimi dinletemedim. Müdahale edemediğimiz bu zaman her halükarda hızlı geçer. Uzatamadım, kısaltamadım, üzerine oynayamadım. Sadece azıcık sakin olmasını istedim. ''Geçiyorsun ama nelere sebep oluyorsun ulan baksana!'' demek istedim. Ama diyemedim. Dersem herkes gibi bana kızar sandım. Sonra barışmay

Bir Yanım Pamuk

     Bir şekilde dükkan kapama faslına geçip giderken o ilk yakılan sigaranın burna kaçan dumanından dolayı gözlerimin yaşarmasını normal karşıladım. Hayır canım ne ağlaması? Bir yanımda çiçekleri yolunmuş bahar müsveddeleri, diğer yanımda yapraklara küsmüş ağaçların etkisiz girişimleri. Hayır yani ne için bir amaç belirlemeye çalışıyoruz ki? Birkaç kadehin derimizin altında gezindiği odacıklar ve organcıklardan ne kadar bihaberiz? Koşup koşup geri bastığımız düzlükler, çıkıp çıkıp aşağı sıralandığımız tümsekler ve düşüp düşüp toprak yediğimiz çukurlar... Hayır kardeşi isyan etmiyorum, ısrar ediyorum! Bir organizma gibi döngüden döngüye dolanmamaya ısrar ediyorum. Bir gece olacak ve solgun geçecek, ısrar ediyorum. Bir sabah olacak ve durgun bitecek, ısrar ediyorum.      Geçen gün öldüğümü düşünmüştüm. Ötenazik bir yöntemle de değil, ağzımdan çıkan kanların boynumdan omuzlarımı izlercesine aşağılara aktığını hissederek düşünmüştüm. Hissetmiştim, uykum gelmişti. Yenilmiştim. Çok fazla o

Kesin Viraj

     Unutulmuş bir yığına katılacaksın ve güruh diye bahsedecekler. Bahsetmeleri için bir neden olmadan bahsedecekler. Değersiz bir şekilde ölümü bekleyip seni saracakları beze değer biçeceksin, paran kalmayacak. Kalsa dahi seninle olmayacak. Onda gözleri yok zaten, o geçti. Nefesin rahatsız ediyor onları. Ekolojik dengede yerin yok. Bir enerji döngüsüne mensup, sıradan olmak için bile bir sıraya giremeyen biri olarak öldükten sonra var olacaksın. Haz duymadan, önemini doğru ile yanlış ile bağdaştıramadan saptamaya çalışacaksın. Doğru ne zaten bilmiyorsun, yanlışı ise kendinden ibaret sanıp kendinle bitireceksin. Zamanla bittiğini sadece bu kayda değer ikilemlerle ilgilenerek kayıt dışında kağıda geçiremeden kaybolacaksın.      Evet bu senin hayatın. Hayat ile ilgili birçok kavramsal metodu sıralayıp, yaşadığını belirli duyularla ilişkilendirip gittiğini sanacaksın. Oysa bildiğimiz insancıl tavırlar, değil mi? Birileri sana böyle olmadığını söyleyebilir. Kimi kravatlı kimi cüppeli k